Perfect Media Group Genel Yayın Yönetmeni Ersoy Kalkan, Kanada’nın Robin Hood’u Dino Pizza’nın sahibi Zeynel Arı ile bir söyleşi gerçekleştirdi.
Hoşgeldiniz.
Hoşbulduk.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Tabi. İsmim Zeynel Arı. Aslen Tunceli’liyim. Kanada’ya 2000 yılında eşimle birlikte geldim. Şimdi dört tane de çocuğumuz var. 2002 yılından bu yana pizza işletmecisiyim.
Gelir gelmez hemen bir restoran mı açtınız?
Tabi ki değil. Ama hep hayalimde vardı. Türkiye’de de otel restoran işletmeciliği yapıyordum. Gastronomi alanına ise hep hevesim vardı. Bunu ancak Kanada’ya geldikten sonra gerçekleştirdim.
İlk zamanlarınız nasıl geçti?
Daha önceden yurtdışı deneyimim vardı, hatta biraz İngilizcem de vardı. Ama tabi yeni bir ülkeye geldiğinizde oranın şartları ve yaşam biçimi insana zor gelir. O zorlukları yenmek için de güçlü bir iradeye sahip olmak gerekir. Ben irademi sağlam tutmayı ne olursa olsun yaşadığım kültüre adapte olmakla başarabildim.
İş hayatına nasıl atıldınız?
2002 yılında ilk çocuğumuz doğduktan sonra hem çocuğumuzu daha rahat yetiştirmek hem de ekonomik olarak daha rahat geçinebileceğimiz düşüncesiyle Niagara Falls’ta yaşamayı tercih ettik.
O dönemlerde zaten toplum olarak sayımız çok azdı ve hep bir arada olmaya çalışıyorduk. Oysa siz başka bir şehre taşınarak neredeyse devrim yapmışsınız.
Şimdi Ersoy bey, biz zaten kendi kültürümüzü, insanımızı tanıyoruz. Ben buraya sadece para kazanmak için gelmedim. Kanada gibi her kültürden, her dilden insanın yaşadığı bir ülkede ufkumu geliştirmek istedim.
Bugün iyi ki bu kararı vermişiz diyorum çünkü benim için bir çığır açtı orası. İş hayatımda bugün olduğum yeri o zaman orada bana açılan kapılara borçluyum. İşletmecilik yapmıştım ama mutfağı bilmiyordum. Orada çok ünlü İtalyan bir ailenin yanında çalışmaya başladım.
Türkiye’de iyi bir pozisyonda çalıştıktan sonra sıfırdan başlamak zor olmadı mı?
Maalesef biz Türkiye’den gelen insanlar olarak biraz kibirle işe başlıyoruz. Bazı işleri kendimize yakıştıramadığımız için ileri adım atamıyoruz. Ben bunu orada, o aileyi tanıdıkça yıktım. Bu da hem yaşam alanında hem de ticari alanda önümü açtı. O harika aileden hem işin mutfağını hem de Kanada’da işletmeciliği öğrendim. İlk zamanlarda yerleri de sildim, bulaşık da yıkadım. Şimdi kendi işyerim var ve aynı şeyleri yine yaparım. Hem de gönül rahatlığıyla, çünkü bu benim ekmeğim.
Bu bilinçte olmak insanı en azından mutsuzluktan koruyor.
Evet.
Birçok farklı şehirde yaşadınız. Kanada’da ayrımcılık ya da dışlanmayla karşılaştınız mı?
Hiçbir şekilde. Aksine, buranın ne kadar kucak açtığını, insanları olduğu gibi kabul ettiklerini gördüm. Seni kendilerine benzetme gibi bir dertleri de yok. Kendin olup, kendi dilini konuşabilirsin, kendi kültürünü yaşatabilirsin. Ama bence bu ülkede yaşıyorsan İngilizce öğrenmek, kanunlara ve değerlere saygı göstermek ve entegre olmak en doğrusu.
Peki sizi Toronto’ya döndüren ne oldu?
2004 yılına kadar orada kaldım. Sonra Toronto’da çalışan bir arkadaş beni restoranına ortak olmaya davet etti. Orada hem Türk mutfağı hem de pizza yaptık. Bir dönem sonra ortaklığımız bozuldu, dükkan bana kaldı. Orada çok güzel bir müşteri portföyü oluşturdum. Ama neredeyse kazandığım bütün para kiraya gidiyordu. Sonunda iflas ettik. Bir gün işe geldim, bir baktım kapı mühürlenmiş. İnsanın dünyası yıkılıyor, kendini sokakta kalmış hissediyor. Üstelik o dönem bir çocuğumuz daha olmuştu.
Nasıl toparlandınız?
Waterloo/ Kitchener bölgesine taşındık. Ama orası da tam bize göre değildi. Bir gün eşimi Toronto’da doktor kontrolüne getirdiğimde cadde üzerinde gezinirken uzun zamandır dikkatimi çeken bir dükkanın satılık olduğunu gördüm. Evsahibiyle hemen görüştüm ve orayı aldım. Aldım ama iş yok. Dükkan sadece kendini kurtarıyor. Hatta sürekli gelen bir müşterim insanlar benim pizzamı bilmiyor diye üzülüyordu ve bunu mutlaka tanıtmak lazım diyordu.
Bir gün bir telefon geldi bana. Toronto Star gazetesinin yemek bölümü eleştirmeni Amy Pataki aradı. Tam 12 kere benim pizzamı denemiş, çok beğenmiş. Benim hakkımda bir yazı yazmak için izin istedi. Kendisini davet ettim ama anonim kalmam lazım dedi. Benimle telefonla mülakat yaptıktan sonra bir fotoğrafçı geldi. Mülakat bir cumartesi günü, 10 Ocak 2010’da basıldı. Halen o gazetenin küpürünü saklarım.
O gün yanımda birkaç yardımcıyla saat 11:00’de dükkanı açtım, insanlar dışarıda kuyruktaydı. O gün müşteri olarak gelen dostlarım bile bana yardım ettiler. 5-6 ay sabah 11 akşam 11 böyle bir yoğunluk yaşadık.
Diyebilirim ki gazetedeki o haber bize Toronto’nun yollarını açtı.
Başarınızı neye borçlusunuz?
Ben ne pizzamın kalitesinden ne de temizlikten ödün vermedim. Herşeyi kendim yapıyordum. Arabamla odun taşıyordum, odunları kendim kırıyordum. Alışverişten temizliğe herşeyi kendim yapıyordum. Evden sabah dörtte çıkıyordum. Burada ailemin desteğine de çok teşekkür ederim. Eşimin desteği, emeği, fedakarlığı çok büyük. Onlar olmasaydı yapamazdım.
Başarıyı yakalayan işyerlerinde genelde porsiyonlar küçülür, fiyatlar yükselir…
Onu yaptığınız zaman kaybediyorsunuz. Biz standardımızı hiç değiştirmedik. İçime sinmeyen şeyi müşterime de veremem. Benim pizzamı yiyen birinin mutlu olduğunu gördüğümde benim motivasyonum artıyor.
Toplumumuz sizi harika pizzalarınızın yanısıra, Toronto’da ihtiyaç sahiplerine olan katkılarınızla tanıyor. Toronto’nun sosyal yaşamında çok bilinen bir isminiz var.
Çok teşekkür ederim.
Paylaşmak insanın yapısında olan bir erdem. Kişiliğinde paylaşmak, merhamet, vicdan, sevgi varsa o insan çok şey yapabilir. Biz Anadolu toplumu olarak aslında merhametli bir toplumuz. Bu vicdanımızı, bu sevgimizi neden buradaki insanlara tanıtmayalım. Düşünün ki bütün dünya Mevlana’yı okuyor. Sadece Mevlana da değil; biz Pir Sultan’ın, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş’ın, Aşık Veysel’in yaşadığı topraklardan geliyoruz. Bu insanlar bizim topraklarımızda doğmuş ve dünyaya yayılmış birer sevgi dalgası. O insanların yaşam şekli, o sevgiyi verme biçimleri üzerimizde mutlaka bir şeyler bırakıyor.
Sizin bu paylaşımlarınız Kanada’da bizi toplum olarak daha görünür kılıyor.
Kanada birçok farklı dili, dini, ırkı buluşturan ve birarada tutan bir ülke. Biz bu toplumu oluşturan bireylerden biriyiz. Bu benim çok hoşuma gidiyor. Bu kadar insanın bir arada barış içinde yaşaması kadar güzel birşey yok.
Bu ülkede ekmeğimizi bulduk, çocuklarımız doğdu. Bu ülke ve bu ülkenin insanı bizi bağrına bastı. Ben de bu topluma aldığımı geri vermek adına ne yapabilirim diye düşünürken birçok evsiz olduğunu ve sığınma evi olduğunu farkettim. 2012 yılından beri her Cumartesi değişik evsiz ve kadın sığınma evlerine pizza dağıtmaya başladım. Okullarda ihtiyacı olan çocuklar için Breakfast Club organizasyonlarına bağış yaptım. Düşük gelirli ailelere Noel zamanında evlerine pizza götürdük. Hasta olup dışarıya çıkamayanlara aynı şekilde evlerine pizza götürdük. Bunlar artık rutine dönen aktiviteler oldu.
Yeni gelenlere ne tavsiye edersiniz?
Birincisi welfare dediğimiz devlet yardımından bir an önce çıksınlar. Oradan gelecek $500 onları aslında daha çok bağlayacak. İkincisi küçümsemeden ne iş olursa olsun çalışsınlar. Çünkü o zaman hayatı ve buradaki iş düzenini öğrenecekler. Üçüncüsü, bu ülkede hukuk var, kimse kimseyi hiçbir konuda istismar edemez.
Son olarak sizin eklemek istediğiniz birşey var mı?
Ben size teşekkür etmek istiyorum. Gazetenizi devamlı takip ediyoruz. Perfect Gazete sizin şahsınızda toplumun her kesimine ulaşan, bir arada tutup kaynaştıran, haberdar eden ve etkinlikler yapan bir kurum. Bu arada tanışmamıza vesile olan çok değerli dostlarımız Gülden ve Fatih Taşçı kardeşlerime de teşekkür ederim.
Başarılarınızın devamın dilerim.
Dino Pizza
4923 Dundas St WEtobicoke, ON M9A 1B6