Prof Dr AYSAN SEV’ER
EVREN MERVE WISE
Hoşgeldiniz Aysan hocam. Kadına karşı şiddet konusunda akla ilk gelen isimsiniz ve yeni bir kitapla yine birlikteyiz.
Hoşbulduk. Toronto Üniversitesi’nde profesörlük yaptığım uzun yıllar boyunca konularımın en önde gelenlerinin birisi kadına karşı şiddetti. Bugüne kadar kadına karşı şiddetin bir yönünü incelediğim 11 kitabım mevcut. Bu 12’inci kitabım ve konu olan insanları tanıdığım için bu kitabın ise benim için ayrı bir özelliği var.
Femicide ne demek?
Homocide insan öldürmek demektir. Latincede Homo erkektir. Dolayısıyla homocide erkek öldürmek anlamına gelir ama tarih boyunca insan öldürülmesi şeklinde düşünülmüştür. Genellikle başka bir yolsuzluğun yol açtığı bir sonuç da diyebiliriz. Femicide dediğimiz zamansa kadınların öldürülmesini kastederiz. Femicide teriminde kadını öldürmek birinci plandadır ve overkill olarak adlandırdığımız öldürmeye yetecek sayıdan çok daha fazla darbe mevcuttur. Mesela Mürüvvet tam 24 kere bıçaklanmış. Bu terimin Türkçe’ye de girmesi lazım.
Kitaba ismini veren Mürüvvet hanım kimdir?
Mürüvvet 17 yaşında Fransa’ya gelin gitmiş bir kız. Orada ilk eşiyle çok genç yaşlarda 3 çocuk sahibi olmuş. Eşinden ve oldukça ataerkil olan bir ailesinden ayrılıp, hayatına kendi başına devam etmeye çalışan çok güçl bir kadın. Orada sonradan katili olan Cengiz isimli katille tanışmış ve bir oğulları olmuş. Cengiz taciz eden, kontrolde tutmak isteyen birisi. Mürüvvet, Fransa’da kendi toplumu tarafından da dışlanıyor ve Kanada’ya gelirse daha mutlu olacağına inanıyor. Fakat ne yazık ki Cengiz de geliyor. Şiddet burada da devam ediyor. Defalarca polise ve kadın koruma kurumlarına müracaat ediyor. Neticede Cengiz’den ayrılıyor ve büyük bir güç ve azimle kendi hayatını kurmaya çalışıyor. Lisan öğrenmeye başlıyor, iş buluyor, sosyal kurumlarla iletişime geçiyor. İki kardeşinin burada olmasından destek alıyor. Ayrıldıktan yaklaşık 8 ay sonra ise öldürülüyor.
Bu noktada hem kitabın diğer yazarı Merve hanımı tanıyalım hem de bu kitabın yazılış öyküsünü alalım istiyorum.
Ben Evren Merve Wise. Almanya’da doğup Türkiye’de büyüdüm. Kanada’da sosyal hizmet görevlisiyim. Kitap ablamın yaşamını kronolojik bir sırada anlatıyor. Olayı yaşayan birçok insanın kendi bilgisine başvurduk. Röportajları ben yaptım. Olayı inceleyen ve şimdi emekli olan dedektife ulaştım. Ona kitaptan bahsettim ve gerçek bilgilere ihtiyacım olduğunu söyledim. O zaman benim bile bilmediğim birçok gerçeği öğrendim. Çünkü o olayda kızım da bıçaklanmıştı ve ilk etapta sadece kızımın iyileşmesine odaklanmıştım. Beynim ablamı kabul etmedi. Çok uzun bir süre olayın şokunu yaşadım, psikolojik tedavi gördüm. O sürecin sonucunda bunların konuşulması gerektiğini düşündüm. Aysan hocamla tanıştık ve yavaş yavaş hazır oldum.
Bu kitabın yazılması sizin için kolay olmasa gerek…
Evet, önce psikolojik olarak belli bir seviyeye gelmem gerekti. 12 yıl öncesine dönmek kitap yazılırken de kolay değildi bugün de değil. Hayatınızdan çıktığını zannettiğiniz bir insanın aslında sizi dışarıdan nasıl gözetlediğini, kontrol etmeye çalıştığını bu kadar acı bir tecrübeyle öğrenmek çok zor.
Olayın Kanada’da yaşanmış olması da ayrı bir boyut.
Aysan: Sosyolojik olarak olaya eğildiğimiz zaman görüyoruz ki Kanada’da her sene 85 -100 arası kadın genellikle eşleri, eski eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor. Ayrılık süreci kadınlar için çok tehlikeli bir süreç. Bihassa şiddet gösteren ve kadınları kontrol altında tutmaya çalışan erkekler, kadın tarafından reddedilince daha da vahşileşirler.
Öldürülme korkusu birçok kadını susmaya itebilir mi?
Aysan: Bu bilgiyi kadınlar cesaret edip de kendilerine şiddet gösteren erkekleri bırakmasınlar anlamında kullanmadım. Bilakis, şiddeti ve şiddetin getireceklerini erken teşhis edip, erken kurtulsunlar diye altını çiziyoruz. Çünkü erkekler kadınları taciz edip şiddet gösterdiklerinde, kadınlar tarafından affedildiklerinde bu taciz ve şiddetin dozunu her seferinde daha da arttıracaklar. Biz kitapta Mürüvvet’e ses vermeye çalışıyoruz ama okurları, Mürüvvet’i herhangi bir kadın olarak düşünmeye de davet ediyoruz. Çünkü o kadın herhangi bir milletten, sosyo- ekonomik gruptan ya da dinden olabilir. Bu kitapta kadınlara duyurmak istediğimiz çok şey var. Aynı zamanda şiddet göstermeyen bütün erkeklere de ulaşmak istiyoruz ki onlar da bu konuyu benimseyip karşı çıksınlar.
Merve: Ben bu tip olayları haberlerde seyrederdim ama hep başkalarının başına gelir ve uzaklarda olur zannederdim. O yüzden ‘bu bize olmaz’ kavramını aşmamız lazım. Ne kadar çok dillendirirsek o kadar faydalı olabiliriz.
Çözüm yolu nedir sizce?
Aysan: Polis gücüyle, terapiyle bu erkekleri değişmeye yöneltmek gerekli. Değişmeyen erkekleri bırakmalı kadınlar. Çünkü ben biraz daha iyi davranırsam, seversem, alttan alırsam, cocuğum babasız büyümesin gibi avuntular. çözüm değil. Kitapta onu da söyledik. Özellikle çocuklar için vahşet dolu bir ev yalnız bir ebeveynin evinden çok daha vahimdir, adeta zehirdir. Ne yazık ki kültürel olarak da kadınlarımıza hala bu mesajları veriyoruz.
Hatta kötü giden bir birlikteliği kurtarmak için çocuk yapmayı öneriyoruz.
Merve: Bu noktada kadın bırakmak istediğinde sistemin ona ne kadar yardımcı olduğu da çok önemli. Biz kadınlar yaşamsal olarak hep güçlenmeye çalışıyoruz ama dönüp dolaşıp bize o duyguları yaşatan kişiye gidiyoruz. Çünkü sistemde yalnız kalma, toplumdan dışlanmakla karşı karşıya kalıyoruz. Bir kadın boşanma aşamasına geldiyse ya da kocasını polise şikayet ettiyse mimleniyor ve ne yazık ki bu Kanada’da da var. O yüzden bunların konuşulması gerekiyor. Bunu başarmaya çalışan kadına destek olmamız gerekiyor.
Aysan: Şiddet, suya atılan bir taşın yarattığı halkalar gibi çoğalıyor ve sadece kadını değil, çevresini de etkiliyor. İnsan ilişkileri zedeleniyor, aileler parçalanıyor. Bu aile onun savaşını da verdi ve vermeye devam ediyor.
Yani bu ilk taşı atmamak lazım. Halbuki bir ancak taş atıldıktan sonra yarattığı halkalarla uğraşıyoruz. Bilhassa ataerkil toplumlarda bu taşı atacak erkekleri eğitmek, onlara başka bir sosyalleşme süreci yaratmak, gerekiyorsa onları cezalandırmak ve kadınları korumak zorundayız.
Bu aileden yola çıkarak Kanada’da yerleşik Türkçe konuşan toplumumuzu kadına karşı şiddetle mücadele konusunda nasıl güçlendirebiliriz?
Merve: Öncelikle STK’lar aracılığıyla mümkün olduğunca dillendirmeliyiz bu sorunu. Şiddet mağduru ve ayrılmak isteyen kadını hem diğer kadınlar hem de toplumun geneli dışlıyor.
Kurbanı suçlamak konusu da ele alınmalı…
Kesinlikle.
Aysan: Ataerkillik bir ahtapot gibidir. Bu ahtapotun her bir kolu farklı sistem ve kurumu temsil eder. Kanun yapıcı ve uygulayıcılar, eğitim sistemi, politik sistem, ekonomik sistem ve bireysel inançlar bu ahtapotun bacaklarından sadece birkaçı. Bu ahtapotun bacaklarını budamamız lazım. Annelerin erkek ve kız çocuklarını eşit bir şekilde büyüttüklerine şahit oluyoruz. Ama babalar da aynı amaca katkıda bulunsunlar.
Tüm bunlara ilaveten kadına yönelik şiddet sadece bireysel çabalarla değiştirilemez. Çünkü ahtapotun başı diyebileceğimiz ataerkillik sayesinde kadınlar da verilen bu mesajları içselleştirip bir bakıma bu ahtapotun bir uzantısı haline geliyor ve birbirlerini denetlemeye başlıyorlar.
Kitaba nasıl erişilebilir?
Merve: Kitabın gelirinin tamamı olay esnasında ciddi olarak yaralanan kızımın tedavisine harcanacağı için kitapçılarda bulunmuyor. [email protected] adresi üzerinden bizlere ulaşılabilir. Ücreti $20. Onun dışında katıldığımız toplantılarda ya da toplumumuzun çoklukla gittiği yerlerden temin edilebilir.